30 Mayıs 2013

Neden Markalaşamıyoruz?

Neden Markalaşamıyoruz? Yaklaşık 40 yıllık bir serüven Avrupa Birliği... Avrupa bizi istiyor; istemiyor... Dünya bizi seviyor, sevmiyor...İster Avrupa Birliği, Avrupa olsun; ister dünya olsun, biz nasıl biliniyor, nasıl tanınıyoruz? Türkiye nasıl bir imaj oluşturabilmiş; olması gereken gibi mi; olmaması gereken gibi mi?...İmaj araştırması nedir? Nasıl yapılır? Sonuçları nasıl değerlendirilir? Bu sonuçlar değerlendirildikten sonra ne yapılır? Bunu, bu işleri kimler yapar; hangi bilgi ve tekniklere dayanarak yapar? Bu kişiler hangi yeterlilikte olmalıdır? Onları seçecek kişiler hangi yeterlilikte olmalıdır?...Bugün sadece ülkemizde değil, iş dünyamızda da firmalarımız aynı problemlerle hep karşı karşıya... Ya kendi kendilerine bu sorunları aşmaya çalışıyorlar ya da en iyi bulabildikleri birilerine danışıp bu işleri yapmaya, yaptırmaya çalışıyorlar.Peki sonuç? Maalesef pek de iç açıcı değil. Çünkü bir çok kişi, kurum, kuruluş, kendileri, ürün / markaları için çok büyük paralar harcıyor ama buna rağmen gerçekten markalaşma açısından ticari başarıyı maksimum düzeye getirebilmiş (marka olabilmiş) firma / markalarımızın sayısı henüz çok fazla değil.Sebep?%100 başarı için 6 konuda başarı şartÖnce iş dünyamıza bakalım; bütün ticari kuruluşlar 3 konuya odaklı çalışırlar;1- İyi işletmek,2- İyi üretmek,3- İyi pazarlamak...Bir işletmenin içinden baktığımızda, başarı için bu 3 konuda mutlak başarı şart. Bu nedenle bütün kuruluşlar bu 3 konuyu en iyi şekilde yapmaya, başarmaya çalışırlar. Ve bir gün gelir, bakarlar ki, bir noktaya gelmişler, o noktadan sonra daha başka şeyler daha yapmaları gerekiyor, bunları yaparlarsa ticari verimlilikleri neredeyse % 50, hatta belki de % 100 artacak, ama nasıl?İşte bu noktadan itibaren firmalar tam olarak ne yapacaklarını bilemiyor, çeşitli konularda, çeşitli sancılar başlıyor için için. Bu çizgi nasıl aşılacak?..Yukarıda saydığımız 3 konudan sonra kurum / marka imajının oluşturabilmek, %100 marka başarısına erişebilmek için 3 konu daha var firmaların başarılı olarak yapmaları gereken. Bunlar da;4- (Etkili) Görsel Kimlik,5- (Etkili) Reklam ve6- (Etkili) PR (Qublic Relations / Halkla İlişkiler).İşte firmaların kurum / marka imajı oluşturma, markalaşmaları konusunuda bir türlü yapamadıkları, başarılı olamadıkları konular da bunlar oluyor.Neden? Çünkü bu konular genellikle ve çoğunlukla (firmaların uzmanlık alanı olmadığından) dışarıdan (firma dışından) hizmetler oluyor, ancak aşağıda yazacağımız olumsuzluklar nedeniyle tam olarak alınamıyor bunlar...Nedir bu olumsuzluklar?1- 4 ayrı konunun uzmanlığı gerekiyor Bir kurum / marka imajı oluşturmak için İşletme, Üretim ve Pazarlama dışında, yukarıda Görsel Kimlik, Reklam ve PR konularında da başarılı olmaktan söz ettik. Bu konulardaki çalışmaları yapabilmek için Reklam, PR ve Grafik Sanatlar bilgileri gerekmektedir; aynen kulak - burun - boğaz doktorluğunda olduğu gibi. Ve bunlara ilaveten bir de Pazarlama bilgisi gerekiyor... Yani 4 ayrı konunun bilgisi, uzmanlığı gerekmekte bu işleri anlayıp, yapabilmek için... Bu arada işin daha da zoru, bu bilgilerin önce kendi aralarında, sonra da firma / markaya entegrasyonu gerekmektedir.2- Veya 4 konunun uzmanı tek kişi...İşte, marka, imaj çalışmalarında bu 4 ayrı konunun tek tek en iyi uzmanlarını bulmak, sonra da bu uzmanları fikren anlaştırıp, bilgilerini uyum içinde firma / markaya entegre edebilmek son derece zor bir iştir. İşin daha da zoru, bu 4 konunun uzmanlığına sahip tek bir uzmanı bulabilmek...3- Firmaların bu işleri bilmemesi Kurum / marka imajı oluşturabilmenin en büyük zorluklarından birisi de, bu çalışmaları yaparken, işi yapan (Reklam Ajansları, PR kuruluşları) kadar, yaptıran tarafın da (firma) bu işlerden anlaması gerekliliğidir. Çünkü işi iki taraf da çok iyi bildiğinde başarı %100 olurken, iki taraf da hiç bilmediğinde sonuç kocaman bir sıfır olmaktadır.Burada öncelikli olarak anlatılmak istenen şudur; firma tarafının ana iş kolu olmadığından, doğal olarak kendi bünyelerinde bu işlerin uzmanı / uzmanları bulundurmaları da mümkün olamamaktadır. Oysa firma tarafında bu işlerden anlamayan yöneticiler olduğunda (ki genel olarak bu böyle oluyor), bu işler ortalama %50 başarısızlık noktasından başlamaktadır. Bu nedenle “İyi bir reklamın arkasında mutlaka iyi bir reklam veren bulunur” lafı bu gerçeği açıkça vurgulamaktadır.Peki ne yapılmalı? Her işin başı eğitim... Ya bu işlerden sorumlu olacak yöneticiler kısa süreli eğitimlere tabi tutulduktan sonra bu işlere başlanmalı ya da bu işlerin gerçek uzmanı kişilerden denetim danışmanlığı hizmeti alınmalıdır. Aynen hukuk, muhasebe, finans, dış ticaret vs. konularında olduğu gibi... Yani işi yapanların (dışarıdan alınan Reklam ve PR hizmetleri) çalışmalarını değerlendirmek, firma tarafından denetlemek, yapılan işlerden yüksek verim alabilmek için (işi yapanlar dışında), başka uzmanların da danışmanlığına mutlak ihtiyaç vardır.


4- Yüksek dizayn bilgisi gerektiriyor 
Ülkemize baktığımızda henüz başarılı (etkili) Görsel Kimlik oluşturabilmiş firma / markaların sayısı hala 20’ler civarında (Garanti Bankası, THY, Denizbank, Yapı Kredi Bankası, Petrol Ofis, Turkcell, Varan, Ulusoy...). Aslında sorsanız tüm firma / markaların Görsel Kimliği (kendilerine göre) var; ama aslında maalesef yok... Yani bu görsel kimliklerin markalarına etki sağlayacak herhangi bir güçleri bulunmamaktadır. Yani Görsel Kimlikler o firma / markaların hedef kitleleri üzerinde herhangi bir etki, marka heyecanı yaratamamaktadır.

Bilinmelidir ki, kurum / marka imajı yaratabilmek için Görsel Kimlik dizaynlarının minimum B1 kategorisinde olması gerekmektedir. Çünkü A1, A2, B1, B2, C1, C2 hedef kitle gruplarına göre yapılan, adlandırılan dizaynlar ancak B1 ve yukarısı kategorisinden (A1, A2) sonra kurum / marka imajına etki gücü sağlayabilmekte, bu kimlikler (daha çok ucuz olmaları nedeniyle) ucuz ajans ve grafikerlere yaptırıldığından B1 ve üstü kategorilere çıkamamaktadır. Yine bilinmelidir ki, B1 ve üstü kategorilerde dizaynları ancak çok iyi üniversetilerin Grafik Sanatlar bölümlerinden mezun olan grafiker / art direktörler yapabilmektedir. Fakat bu kadar önemli bir konuyu bu işlerle uğraşan çok az kişi bilebilmektedir.

Durum, reklamlara baktığımızda da pek farklı değil ülkemizde... Örneğin daha henüz ne reklam yapanlarımız, ne de yaptıranlar, reklamın uzun vadede asıl gücünü oluşturan Reklam Kimliği’nin ne anlama geldiğini hala anlamış değillerdir. Bu da Reklam Kimliği yaratabilmiş firma / markalarımızın sayısının henüz daha 10’lar civarında olduğundan açıkça görülmektedir (Turkcell, Arçelik, Sütaş vs. gibi).

Şu anda ülkemizde yapılan reklamların %90 gibi çok büyük bir kısmımın etki güçleri düşüktür. Çünkü bu sektörde çalışanların büyük bir çoğunluğunun bu konularda eğitimi yoktur. Bu arada başarısız birçok reklam yarışmalarda ödül alabilirken, bu ödüller piyasada “değer” açısından birçok anlam karmaşası yaratmakta, insanlar, iş dünyası, neyin gerçekten doğru / yanlış, güzel / çirkin, başarılı / başarısız olduğu konusunda çelişkiye düşmektedirler. Sonuç olarak bu durum, çığ gibi büyüyen reklam sektöründeki uzman olmayan uzmanların yolunu, daha çok uzun süre açık tutacağa benzer...

5- Uzman olmayan uzmanlar sorunu 
Son zamanlarda çok duyuyoruz; neredeyse çok moda oldu; “Marka oluyoruz”, “Marka olacağız”, “Marka olamadık”, marka aşağı, marka yukarı... Bu arada yabancı isimli, hiç adını ismini bilmediğimiz, duymadığımız, “dünyanın en büyük gruları”, “dahileri” birbiri arkasına Türkiye’ye gelip gitmekte, bu kişiler büyük paralara yarım saat - bir saat içinde, bırakın Türkiye’yi, dünya çapında marka olmanın müthiş(!) sihirli formüllerini (kendilerine göre) verip gidiyorlar. Sonuç?
Hala herkes soruyor; “Biz bu işi nasıl yapacağız?”.


Ülkemizde markadan çok “Marka” lafı üretilir oldu. İnsanlar bir sürü uzman olmayan uzmanlardan marka hikayeleri dinliyip duruyor. Meydan serbest... Ama hala herkes bu işi gerçekten nasıl yapacağını bilmiyor, bilemiyor. Çünkü maalesef marka oluşturmak, hayat hikayeleri dinlemekle değil, tamamen teknik bilgiye dayalı olabilmektedir; bu unutulmamalıdır.


6- Ajans olmayan ajanslar 

Evet, birşeyler popüler olmasın, ortalık hemen uzmandan geçilmiyor. Grular, dehalar, dünyanın en büyükleri, en başarılıları, dünyanın 1 numaraları, kitabı 5 milyon, 10 milyon satanı... Meğer ne kadar dahi varmış dünyada, biz bilmiyormuşuz... Bu arada firmalarda toplantı üstüne toplantılar; zaten karışık olan kafalar, karışık mı daha da karışık... Biri; “Bir ajans arayalım bari” diyor. Diğeri; “Benim iyi bir tanıdığım var” diyor (neye göre iyi ise?!). Ve artık en azından herkes biliyor ki, iyi bir ajans bulmadan bu iş olmuyor. Ve tabii ki de bir de iyi bir PR şirketi...


Ajans mı? Her yer ajans. Aslında aramaya hiç gerek yok; herkes zaten reklamcı ülkemizde... Sadece İstanbul’da 1986 rakamlarıyla 11.000 adet, adı “Reklam Ajansı” olan ajans vardı. Şimdi (2004’de) büyük ihtimal bu rakam 20.000’lerde... Tabelcılar, matbaacılar, out-door’cular, digital baskıcılar; hepsi reklamcı... Bırakın adı ajans olan ajansları, yan sektörlerdekiler de reklamcı. Yani (doğrudur) reklam işleriyle uğraşıyorlar... Bu firmaların her birinde ortalama 4 kişi çalışsa, sadece 80.000 uzman eder, sadece İstanbul’da. 


4- Yüksek dizayn bilgisi gerektiriyor Ülkemize baktığımızda henüz başarılı (etkili) Görsel Kimlik oluşturabilmiş firma / markaların sayısı hala 20’ler civarında (Garanti Bankası, THY, Denizbank, Yapı Kredi Bankası, Petrol Ofis, Turkcell, Varan, Ulusoy...). Aslında sorsanız tüm firma / markaların Görsel Kimliği (kendilerine göre) var; ama aslında maalesef yok... Yani bu görsel kimliklerin markalarına etki sağlayacak herhangi bir güçleri bulunmamaktadır. Yani Görsel Kimlikler o firma / markaların hedef kitleleri üzerinde herhangi bir etki, marka heyecanı yaratamamaktadır.
Bilinmelidir ki, kurum / marka imajı yaratabilmek için Görsel Kimlik dizaynlarının minimum B1 kategorisinde olması gerekmektedir. Çünkü A1, A2, B1, B2, C1, C2 hedef kitle gruplarına göre yapılan, adlandırılan dizaynlar ancak B1 ve yukarısı kategorisinden (A1, A2) sonra kurum / marka imajına etki gücü sağlayabilmekte, bu kimlikler (daha çok ucuz olmaları nedeniyle) ucuz ajans ve grafikerlere yaptırıldığından B1 ve üstü kategorilere çıkamamaktadır. Yine bilinmelidir ki, B1 ve üstü kategorilerde dizaynları ancak çok iyi üniversetilerin Grafik Sanatlar bölümlerinden mezun olan grafiker / art direktörler yapabilmektedir. Fakat bu kadar önemli bir konuyu bu işlerle uğraşan çok az kişi bilebilmektedir.
Durum, reklamlara baktığımızda da pek farklı değil ülkemizde... Örneğin daha henüz ne reklam yapanlarımız, ne de yaptıranlar, reklamın uzun vadede asıl gücünü oluşturan Reklam Kimliği’nin ne anlama geldiğini hala anlamış değillerdir. Bu da Reklam Kimliği yaratabilmiş firma / markalarımızın sayısının henüz daha 10’lar civarında olduğundan açıkça görülmektedir (Turkcell, Arçelik, Sütaş vs. gibi).
Şu anda ülkemizde yapılan reklamların %90 gibi çok büyük bir kısmımın etki güçleri düşüktür. Çünkü bu sektörde çalışanların büyük bir çoğunluğunun bu konularda eğitimi yoktur. Bu arada başarısız birçok reklam yarışmalarda ödül alabilirken, bu ödüller piyasada “değer” açısından birçok anlam karmaşası yaratmakta, insanlar, iş dünyası, neyin gerçekten doğru / yanlış, güzel / çirkin, başarılı / başarısız olduğu konusunda çelişkiye düşmektedirler. Sonuç olarak bu durum, çığ gibi büyüyen reklam sektöründeki uzman olmayan uzmanların yolunu, daha çok uzun süre açık tutacağa benzer...
5- Uzman olmayan uzmanlar sorunu Son zamanlarda çok duyuyoruz; neredeyse çok moda oldu; “Marka oluyoruz”, “Marka olacağız”, “Marka olamadık”, marka aşağı, marka yukarı... Bu arada yabancı isimli, hiç adını ismini bilmediğimiz, duymadığımız, “dünyanın en büyük gruları”, “dahileri” birbiri arkasına Türkiye’ye gelip gitmekte, bu kişiler büyük paralara yarım saat - bir saat içinde, bırakın Türkiye’yi, dünya çapında marka olmanın müthiş(!) sihirli formüllerini (kendilerine göre) verip gidiyorlar. Sonuç?Hala herkes soruyor; “Biz bu işi nasıl yapacağız?”.

Ülkemizde markadan çok “Marka” lafı üretilir oldu. İnsanlar bir sürü uzman olmayan uzmanlardan marka hikayeleri dinliyip duruyor. Meydan serbest... Ama hala herkes bu işi gerçekten nasıl yapacağını bilmiyor, bilemiyor. Çünkü maalesef marka oluşturmak, hayat hikayeleri dinlemekle değil, tamamen teknik bilgiye dayalı olabilmektedir; bu unutulmamalıdır.

6- Ajans olmayan ajanslar 
Evet, birşeyler popüler olmasın, ortalık hemen uzmandan geçilmiyor. Grular, dehalar, dünyanın en büyükleri, en başarılıları, dünyanın 1 numaraları, kitabı 5 milyon, 10 milyon satanı... Meğer ne kadar dahi varmış dünyada, biz bilmiyormuşuz... Bu arada firmalarda toplantı üstüne toplantılar; zaten karışık olan kafalar, karışık mı daha da karışık... Biri; “Bir ajans arayalım bari” diyor. Diğeri; “Benim iyi bir tanıdığım var” diyor (neye göre iyi ise?!). Ve artık en azından herkes biliyor ki, iyi bir ajans bulmadan bu iş olmuyor. Ve tabii ki de bir de iyi bir PR şirketi...

Ajans mı? Her yer ajans. Aslında aramaya hiç gerek yok; herkes zaten reklamcı ülkemizde... Sadece İstanbul’da 1986 rakamlarıyla 11.000 adet, adı “Reklam Ajansı” olan ajans vardı. Şimdi (2004’de) büyük ihtimal bu rakam 20.000’lerde... Tabelcılar, matbaacılar, out-door’cular, digital baskıcılar; hepsi reklamcı... Bırakın adı ajans olan ajansları, yan sektörlerdekiler de reklamcı. Yani (doğrudur) reklam işleriyle uğraşıyorlar... Bu firmaların her birinde ortalama 4 kişi çalışsa, sadece 80.000 uzman eder, sadece İstanbul’da. 
4- Yüksek dizayn bilgisi gerektiriyor Ülkemize baktığımızda henüz başarılı (etkili) Görsel Kimlik oluşturabilmiş firma / markaların sayısı hala 20’ler civarında (Garanti Bankası, THY, Denizbank, Yapı Kredi Bankası, Petrol Ofis, Turkcell, Varan, Ulusoy...). Aslında sorsanız tüm firma / markaların Görsel Kimliği (kendilerine göre) var; ama aslında maalesef yok... Yani bu görsel kimliklerin markalarına etki sağlayacak herhangi bir güçleri bulunmamaktadır. Yani Görsel Kimlikler o firma / markaların hedef kitleleri üzerinde herhangi bir etki, marka heyecanı yaratamamaktadır.

Bilinmelidir ki, kurum / marka imajı yaratabilmek için Görsel Kimlik dizaynlarının minimum B1 kategorisinde olması gerekmektedir. Çünkü A1, A2, B1, B2, C1, C2 hedef kitle gruplarına göre yapılan, adlandırılan dizaynlar ancak B1 ve yukarısı kategorisinden (A1, A2) sonra kurum / marka imajına etki gücü sağlayabilmekte, bu kimlikler (daha çok ucuz olmaları nedeniyle) ucuz ajans ve grafikerlere yaptırıldığından B1 ve üstü kategorilere çıkamamaktadır. Yine bilinmelidir ki, B1 ve üstü kategorilerde dizaynları ancak çok iyi üniversetilerin Grafik Sanatlar bölümlerinden mezun olan grafiker / art direktörler yapabilmektedir. Fakat bu kadar önemli bir konuyu bu işlerle uğraşan çok az kişi bilebilmektedir.
Durum, reklamlara baktığımızda da pek farklı değil ülkemizde... Örneğin daha henüz ne reklam yapanlarımız, ne de yaptıranlar, reklamın uzun vadede asıl gücünü oluşturan Reklam Kimliği’nin ne anlama geldiğini hala anlamış değillerdir. Bu da Reklam Kimliği yaratabilmiş firma / markalarımızın sayısının henüz daha 10’lar civarında olduğundan açıkça görülmektedir (Turkcell, Arçelik, Sütaş vs. gibi).
Şu anda ülkemizde yapılan reklamların %90 gibi çok büyük bir kısmımın etki güçleri düşüktür. Çünkü bu sektörde çalışanların büyük bir çoğunluğunun bu konularda eğitimi yoktur. Bu arada başarısız birçok reklam yarışmalarda ödül alabilirken, bu ödüller piyasada “değer” açısından birçok anlam karmaşası yaratmakta, insanlar, iş dünyası, neyin gerçekten doğru / yanlış, güzel / çirkin, başarılı / başarısız olduğu konusunda çelişkiye düşmektedirler. Sonuç olarak bu durum, çığ gibi büyüyen reklam sektöründeki uzman olmayan uzmanların yolunu, daha çok uzun süre açık tutacağa benzer...
5- Uzman olmayan uzmanlar sorunu Son zamanlarda çok duyuyoruz; neredeyse çok moda oldu; “Marka oluyoruz”, “Marka olacağız”, “Marka olamadık”, marka aşağı, marka yukarı... Bu arada yabancı isimli, hiç adını ismini bilmediğimiz, duymadığımız, “dünyanın en büyük gruları”, “dahileri” birbiri arkasına Türkiye’ye gelip gitmekte, bu kişiler büyük paralara yarım saat - bir saat içinde, bırakın Türkiye’yi, dünya çapında marka olmanın müthiş(!) sihirli formüllerini (kendilerine göre) verip gidiyorlar. Sonuç?Hala herkes soruyor; “Biz bu işi nasıl yapacağız?”.

Ülkemizde markadan çok “Marka” lafı üretilir oldu. İnsanlar bir sürü uzman olmayan uzmanlardan marka hikayeleri dinliyip duruyor. Meydan serbest... Ama hala herkes bu işi gerçekten nasıl yapacağını bilmiyor, bilemiyor. Çünkü maalesef marka oluşturmak, hayat hikayeleri dinlemekle değil, tamamen teknik bilgiye dayalı olabilmektedir; bu unutulmamalıdır.

6- Ajans olmayan ajanslar 
Evet, birşeyler popüler olmasın, ortalık hemen uzmandan geçilmiyor. Grular, dehalar, dünyanın en büyükleri, en başarılıları, dünyanın 1 numaraları, kitabı 5 milyon, 10 milyon satanı... Meğer ne kadar dahi varmış dünyada, biz bilmiyormuşuz... Bu arada firmalarda toplantı üstüne toplantılar; zaten karışık olan kafalar, karışık mı daha da karışık... Biri; “Bir ajans arayalım bari” diyor. Diğeri; “Benim iyi bir tanıdığım var” diyor (neye göre iyi ise?!). Ve artık en azından herkes biliyor ki, iyi bir ajans bulmadan bu iş olmuyor. Ve tabii ki de bir de iyi bir PR şirketi...

Ajans mı? Her yer ajans. Aslında aramaya hiç gerek yok; herkes zaten reklamcı ülkemizde... Sadece İstanbul’da 1986 rakamlarıyla 11.000 adet, adı “Reklam Ajansı” olan ajans vardı. Şimdi (2004’de) büyük ihtimal bu rakam 20.000’lerde... Tabelcılar, matbaacılar, out-door’cular, digital baskıcılar; hepsi reklamcı... Bırakın adı ajans olan ajansları, yan sektörlerdekiler de reklamcı. Yani (doğrudur) reklam işleriyle uğraşıyorlar... Bu firmaların her birinde ortalama 4 kişi çalışsa, sadece 80.000 uzman eder, sadece İstanbul’da. 
4- Yüksek dizayn bilgisi gerektiriyor Ülkemize baktığımızda henüz başarılı (etkili) Görsel Kimlik oluşturabilmiş firma / markaların sayısı hala 20’ler civarında (Garanti Bankası, THY, Denizbank, Yapı Kredi Bankası, Petrol Ofis, Turkcell, Varan, Ulusoy...). Aslında sorsanız tüm firma / markaların Görsel Kimliği (kendilerine göre) var; ama aslında maalesef yok... Yani bu görsel kimliklerin markalarına etki sağlayacak herhangi bir güçleri bulunmamaktadır. Yani Görsel Kimlikler o firma / markaların hedef kitleleri üzerinde herhangi bir etki, marka heyecanı yaratamamaktadır.Bilinmelidir ki, kurum / marka imajı yaratabilmek için Görsel Kimlik dizaynlarının minimum B1 kategorisinde olması gerekmektedir. Çünkü A1, A2, B1, B2, C1, C2 hedef kitle gruplarına göre yapılan, adlandırılan dizaynlar ancak B1 ve yukarısı kategorisinden (A1, A2) sonra kurum / marka imajına etki gücü sağlayabilmekte, bu kimlikler (daha çok ucuz olmaları nedeniyle) ucuz ajans ve grafikerlere yaptırıldığından B1 ve üstü kategorilere çıkamamaktadır. Yine bilinmelidir ki, B1 ve üstü kategorilerde dizaynları ancak çok iyi üniversetilerin Grafik Sanatlar bölümlerinden mezun olan grafiker / art direktörler yapabilmektedir. Fakat bu kadar önemli bir konuyu bu işlerle uğraşan çok az kişi bilebilmektedir.
Durum, reklamlara baktığımızda da pek farklı değil ülkemizde... Örneğin daha henüz ne reklam yapanlarımız, ne de yaptıranlar, reklamın uzun vadede asıl gücünü oluşturan Reklam Kimliği’nin ne anlama geldiğini hala anlamış değillerdir. Bu da Reklam Kimliği yaratabilmiş firma / markalarımızın sayısının henüz daha 10’lar civarında olduğundan açıkça görülmektedir (Turkcell, Arçelik, Sütaş vs. gibi).
Şu anda ülkemizde yapılan reklamların %90 gibi çok büyük bir kısmımın etki güçleri düşüktür. Çünkü bu sektörde çalışanların büyük bir çoğunluğunun bu konularda eğitimi yoktur. Bu arada başarısız birçok reklam yarışmalarda ödül alabilirken, bu ödüller piyasada “değer” açısından birçok anlam karmaşası yaratmakta, insanlar, iş dünyası, neyin gerçekten doğru / yanlış, güzel / çirkin, başarılı / başarısız olduğu konusunda çelişkiye düşmektedirler. Sonuç olarak bu durum, çığ gibi büyüyen reklam sektöründeki uzman olmayan uzmanların yolunu, daha çok uzun süre açık tutacağa benzer...
5- Uzman olmayan uzmanlar sorunu Son zamanlarda çok duyuyoruz; neredeyse çok moda oldu; “Marka oluyoruz”, “Marka olacağız”, “Marka olamadık”, marka aşağı, marka yukarı... Bu arada yabancı isimli, hiç adını ismini bilmediğimiz, duymadığımız, “dünyanın en büyük gruları”, “dahileri” birbiri arkasına Türkiye’ye gelip gitmekte, bu kişiler büyük paralara yarım saat - bir saat içinde, bırakın Türkiye’yi, dünya çapında marka olmanın müthiş(!) sihirli formüllerini (kendilerine göre) verip gidiyorlar. Sonuç?Hala herkes soruyor; “Biz bu işi nasıl yapacağız?”.

Ülkemizde markadan çok “Marka” lafı üretilir oldu. İnsanlar bir sürü uzman olmayan uzmanlardan marka hikayeleri dinliyip duruyor. Meydan serbest... Ama hala herkes bu işi gerçekten nasıl yapacağını bilmiyor, bilemiyor. Çünkü maalesef marka oluşturmak, hayat hikayeleri dinlemekle değil, tamamen teknik bilgiye dayalı olabilmektedir; bu unutulmamalıdır.

6- Ajans olmayan ajanslar 
Evet, birşeyler popüler olmasın, ortalık hemen uzmandan geçilmiyor. Grular, dehalar, dünyanın en büyükleri, en başarılıları, dünyanın 1 numaraları, kitabı 5 milyon, 10 milyon satanı... Meğer ne kadar dahi varmış dünyada, biz bilmiyormuşuz... Bu arada firmalarda toplantı üstüne toplantılar; zaten karışık olan kafalar, karışık mı daha da karışık... Biri; “Bir ajans arayalım bari” diyor. Diğeri; “Benim iyi bir tanıdığım var” diyor (neye göre iyi ise?!). Ve artık en azından herkes biliyor ki, iyi bir ajans bulmadan bu iş olmuyor. Ve tabii ki de bir de iyi bir PR şirketi...

Ajans mı? Her yer ajans. Aslında aramaya hiç gerek yok; herkes zaten reklamcı ülkemizde... Sadece İstanbul’da 1986 rakamlarıyla 11.000 adet, adı “Reklam Ajansı” olan ajans vardı. Şimdi (2004’de) büyük ihtimal bu rakam 20.000’lerde... Tabelcılar, matbaacılar, out-door’cular, digital baskıcılar; hepsi reklamcı... Bırakın adı ajans olan ajansları, yan sektörlerdekiler de reklamcı. Yani (doğrudur) reklam işleriyle uğraşıyorlar... Bu firmaların her birinde ortalama 4 kişi çalışsa, sadece 80.000 uzman eder, sadece İstanbul’da. 
http://localveri.com/indexx.php?f=20e6f7b4f1e9b7e96f4b13bc3f439e90&l=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder